KOMŞU HAKKI

KOMŞU HAKKI

Ancak günümüzde şehirleşmeye paralel modernleşmeyle birlikte insanlar, ben merkezci bir düşünceye doğru yönelerek özel yaşamlarına ve kendi isteklerine düşkünlük göstermeye başlamışlardır. Zira modern batı, aydınlanma sonrası pozitivist felsefe kaynaklı yeni dünya görüşüyle, başdöndürücü bir sosyal değişimi toplumlara yaşatmıştır. Bunun sonucunda değişen yeni toplum yapısıyla birlikte bireyselliğin ve şahsî menfaatlerin ön plana...

A+A-

Ancak günümüzde şehirleşmeye paralel modernleşmeyle birlikte insanlar, ben merkezci bir düşünceye doğru yönelerek özel yaşamlarına ve kendi isteklerine düşkünlük göstermeye başlamışlardır. Zira modern batı, aydınlanma sonrası pozitivist felsefe kaynaklı yeni dünya görüşüyle, başdöndürücü bir sosyal değişimi toplumlara yaşatmıştır. Bunun sonucunda değişen yeni toplum yapısıyla birlikte bireyselliğin ve şahsî menfaatlerin ön plana çıktığı bir medeniyet biçimi günümüz toplumlarında hakim anlayış olarak yerini almıştır. Böylece bireysel kültür gelişmiş, insanlar etraflarına ve çevrelerine karşı duyarsız hale gelerek sadece kendi hayatlarını düşünür olmuşlardır. Bu realite, batı ve diğer seküler toplumlardaki kadar olmasa da, Müslümanların yaşadıkları toplumlarda da kendisini hissettirmiştir. Nebevî beyan çerçevesinde bir bedenin uzuvlarına benzetilen müminler(Buhârî, Kitâbu’l-Edeb, 27) gelinen nokta itibariyle maalesef her koyunun kendi bacağından asıldığı ve herkesin sadece kendisini düşündüğü bir cemiyete dönüşmüşlerdir. Buna bağlı olarak günümüz insanı, çağdaş dünyada kalabalıklar içerisinde yapayalnız ve yalıtılımış bir hayat yaşamaya ve ruhsal bunalım eşiğine doğru sürüklenmeye başlamıştır. Bundan dolayıdır ki onbeş yirmi katlı apartman dairelerinde veya yüksek plazalarda aynı temeli ve binayı paylaşan insanlar, komşuluk gereği değil yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olmak birbirlerine selam vermekten ve birbirleriyle tanışmaktan uzak bir şekilde yaşam sürmektedirler. Son zamanlarda görsel ve yazılı iletişim araçlarından da bilindiği üzere aynı mahallede hatta bazen aynı apartmanda yaşayan bir insanın ölüm haberini, komşuları o kişinin ya kaybolmasından ya da bedeninin kokmasından dolayı günler sonra duyabilmektedir. Şu halde çağdaş dünyada karşılaşılan bu vahim durumdan ve kalabalık şehirlerdeki yalnızlık ve buhrandan kurtulmanın en önemli yollarından birisi de, şüphesiz komşular arası saygı ve sevgiye dayalı sıcak ve samimi ilişkilerdir.

            Komşu, sadece yakın evlerde oturanların birbirlerine verdikleri ad değildir. Evleri birbirlerine uzak olmakla birlikte aynı mahallede aynı şehirde oturup birbirlerini sıkça gören ve aynı atmosferi paylaşan insanların da komşu kategorisine girdikleri söylenebilir. Hatta global bir köye dönüşen dünyamızda durumundan haberdar olduğumuz bir insan mesafeler ne kadar uzak olsa da komşu sayılabilir.

            Komşuyla münasebet, İslâm’da imanla ölçülebilecek derece büyük bir öneme sahiptir. Bu yüzden ister Müslüman ister Gayrimüslim olsun komşuyu memnun etmeye yönelik yapılacak her türlü meşru faaliyet, İslâm’a göre takdire şayandır.Bu hususta Hz.Peygamber (S.A.V) Şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin ederim ki iman etmiş olmaz. Allah'a yemin ederim ki iman etmiş olmaz. Allah'a yemin ederim ki iman etmiş olmaz." Ey Allah’ın Rasûlü kim? diye sorulunca, O şöyle buyurdu: "Komşusunun şerrinden kendisini emniyette hissetmeyen kişi.”(Müslim, Îmân, 18;)Ancak buradaki ve diğer benzeri bir çok hadisteki “İman etmiş olmaz.” ifadesi, İslâm alimleri tarafından genellikle “Kâmil manada iman etmiş olmaz.” şeklinde anlaşılmıştır.(Aynî, Bedruddîn Mahmud b. Ahmed, Umdetü’l-Kârî, Daru İhyai’tTurâsi’l-Arabî, Beyrut, 1/142;)Bu yüzden bir müslüman, kâmil manada iman etmeyi arzuluyorsa, kendi nefsi için istediklerini komşusu için de isteme durumundadır.

“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.”( Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, Dâru’n-Neşr, Beyrut, 1990, 2/15.)Bu hadis müslüman bir kişiye çok yönlü sorumluluklar yüklemekte, eğer maddî durumu yerinde ise fakir komşunu aç bırakmasının caiz olmadığını, onu doyurması ve giydirmesi gerektiğini belirtmektedir. Zira bu hadis-i şerifin zahirî anlamında da anlaşılacağı üzere İslâm dini komşulardan birinin aç kalması halinde diğer komşuları bundan sorumlu tutmaktadır. Dolayısıyla din, dil, ırk farkı gözetmeksizin komşusunu aç bırakmış tok bir müslüman, bu eyleminden dolayı hesabı çekilecektir. Zira o kişi, Hz Peygamber’in çizdiği istikamette yürümemektedir

            İslâm dinine göre en önemli haklardan birisi de şüphesiz komşu haklarıdır. Ancak komşuluk hakkındaki İslâmî nasslar genel olarak incelendiğinde bu konunun çok geniş bir alanı kapsadığı ve kul hakkıyla irtibatlı olduğu anlaşılmaktadır. İslâm dini, komşuya karşı müslümanın yapması gereken bir çok yükümlülük belirlemiştir. Çünkü komşuluk ilişkileri tek taraflı değildir. Bir arada ve yan yana yaşamak zorunda kalan fertlerin birbirlerinin haklarına riayet etmeleri, karşılıklı saygı ve anlayış içerisinde hayatlarını sürdürmeleri insan olmalarının gereğidir. Böyle olduğu içindir ki aynı ortamı paylaşan komşuların yerine getirmeleri gereken bir takım mükellefiyetleri vardır. Bu yükümlülük ve görevler yerine getirilmediği takdirde, komşu hakları yapmayanların üzerine kul hakkı olarak kalacaktır. Bu yüzden Müslüman bir bireyin, komşularının hakkını ihmal etmeye yönelmesi düşünülemez. Buna göre kul haklarına karşı titizlik gösteren her müminin komşuluk ilişkilerinde kendi üzerine düşen belli başlı mükellefiyetleri yerine getirmesi gerekmektedir. Bu bağlamda Muaz b. Cebel’den rivayet edilen şu hadis, komşuluk hakkını ve ona yapılacak muameleyi son derece kapsamlı bir şekilde sunmaktadır: “Ey Allah’ın Rasûlü! Komşunun, komşu üzerindeki hakkı nedir?” dedik. Bunun üzerine Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Senden borç isterse ona borç verirsin. Senden yardım isterse ona yardımda bulunursun. Muhtaç duruma düşerse ona verirsin. Hastalanırsa onu ziyaret edersin. Ölürse cenazesini uğurlarsın. Ona bir hayır isabet ederse buna sevinir ve onu tebrik edersin. Eğer ona bir musibet isabet ederse buna üzülür ve ona taziyetlerini bildirirsin. Tencerenin kokusu ile onu rahatsız etmezsin. Komşunun evini gözetlemek ve ona gelecek rüzgarı kapatmak maksadıyla ondan izin almaksızın binanı ondan daha yükseğe yapmazsın. Yine bir meyve satın alırsan ona hediye gönderirsin. Eğer bunu yapamazsan onu komşuna göstermeden gizlice kendi evine sokarsın. Çocuklarını satın aldığın eşyalardan bir parçayla dışarı çıkarak komşunun çocuklarını kızdırmazsın. Siz komşu hakkının ne olduğunu biliyor musunuz? Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki Allah'ın rahmeti ile esirgediği az kimseler hariç komşunun hakkı ödenemez."( Beyhakî, Şuabü'l-Îmân, 7/83)

            Komşuluk ilişkileri hakkında  bir çok nebevî beyan psikososyal açıdan incelendiğinde ortaya çıkmaktadır ki İslâm dini, insanı yalnızlığa ve bireyselliğe iten “ben” duygusu etrafında bencil, egoist, menfaatçi ve çıkarcı bir tutum içerisinde olunmasını istememektedir. Zira ben duygusunun hakim olduğu bir ortamda paylaşma ve dayanışma duyguları oldukça zayıftır. Bunun yerine İslâm, en yakın çevreden başlayarak uzak halkadaki diğer insanlara kadar hayatı paylaşmayı, onlarla yakından irtibatlı olmayı, kaynaşma ve yardımlaşmayı kısaca çok yönlü ve fonskiyonel bir “biz” duygusuna sahip olmayı, huzurlu ve mutlu bir toplum inşa etmede kendi müntesiplerinin dikkatlerine sunmaktadır. “Allah katında arkadaşların en hayırlısı arkadaşına faydalı olandır. Yine Allah katında komşuların en hayırlısı, komşusuna en çok hayrı dokunandır.”(Tirmizî, el-Birr ve’s-Sıla,28)Bir başka deyişle en hayırlı komşu, komşularına en çok iyilikte bulunan kimsedir.(KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi,21 (2013)Kur’an ve sünnet ışığında komşuluğun yeri,Yrd.Doç.Dr. Ali Can)

Bu haber toplam 844 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.