1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kapsamında Muğla’da düzenlenen çelenk sunma töreni, Cumhuriyet Meydanı’nda Atatürk Anıtı önünde gerçekleştirildi. Tertip komitesi tarafından organize edilen etkinliğe, yerel yöneticiler ve sendika temsilcileri katıldı.

Tören öncesinde Eğitim-Sen Muğla Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Haydar Atmaca bir konuşma yaparak 1 Mayıs’ı kutladı. Atmaca, emekçilerin hak mücadelesine vurgu yaparak ve dayanışmanın önemine dikkat çekerek, “1856 yılında başlayan işçi direnişlerinin şerefli bir tarihi olduğunu hatırlatmak istiyorum. İşk olaydan 30 yıl sonra siyahi ve beyaz direnişçiler el ele siyahların girmeyeceği yere de girerek protestolarla bir tarih yazdılar. Çünkü emeğin; dili, dini ve rengi yoktur. 2025 yılındayız hala ezilen yine emekçi. Sömüren yine sermaya ve yine karşımızda emparyaliz. Türkiye’de de bu tarih şanlı ve derin olaylarla bugüne kadar geldi. İlk 1912 yılında İstanbul’da yapılan İşçi Bayramı’ndan bugüne içşiler; sömürgeye karşı, yasaklara karşı hep İşçi Bayramı’nı onurla tekrar tekrar kutladılar. Yasaklandı ama kutlamaktan asla vazgeçmediler ve vazgeçmiycekler” dedi.

TÜGEM BODRUM BAŞKANI SEVİL ECE GÜMÜŞ’TEN UYARI TÜGEM BODRUM BAŞKANI SEVİL ECE GÜMÜŞ’TEN UYARI

Çelenk sunumunun ardından saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu.

Törenin ardından 1 Mayıs kutlamaları Tertip Komitesi’nin çağrısıyla, Menteşe İlçesindeki Kışla Parkı'nda yürüyüş ile başladı. Yürüyüşün ardından Atatürk Bulvarı'nda miting düzenlendi.

“Güneşin zaptı yakın güneşi zapt edeceğiz”

Mitingde Tertip Komitesi adına konuşan Eğitim-Sen Muğla Şube Başkanı Nilüfer Enginsu, “Dostlar,yoldaşlar,yüreği mücadele ateşiyle tutuşanlar,Mayıs isyanını alanlara kavuşturan canlar!

Sizleri 1 Mayıs Tertip komitesini oluşturan DİSK KESK TTB TMMOB adına en devrimci duygularımla selamlıyorum. Bugün özellikle adalet için, özgürlük için mücadele ateşini yükselten geleceğimiz, umudumuz gençleri ayrıca selamlamak istiyorum. Bu şanlı günde emeğimizin hakkını söke söke almak için, özgür yarınlara omuz omuza yürümek için, bu onurlu kavgayı sevdamızla kuşatmak için,

halkların nasırlı yumruğunu faşist düzene balyoz gibi indirmek için alanlardayız. Bir dünya düşlüyoruz yoşdaşlığın sınıfları yok ettiği, bir dünya düşlüyoruz çocukların ölmediği, bir dünya düşlüyoruz insanlık onurunun baskıya ,sömürüye ,savaşa galip geldiği. Ve elbette biliyoruz güneşin zaptı yakın güneşi zapt edeceğiz. Onurlu mücadelemizden bir an bile vazgeçmeyeceğiz. Direnenlere selam olsun!” dedi.

“Bu ülkeyi yeniden kuracağız”

İşçiler adına konuşan DİSK 2.Nolu Şube Başkanı Heybet Özman ise, “Sesimiz, mücadelenin ateşi ve coşkusuyla hep bir ağızdan çığlığa dönüşüyor. İşçi sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olan 1 Mayıs, ülkemizde güçlü bir tarihe sahiptir. Tüm engellemelere, yasaklamalara, baskılara rağmen, başta Taksim olmak üzere ülkemizin meydanları dünyanın en kitlesel 1 Mayıslarına tanık olmuştur.

1 Mayıs herhangi bir miting değildir. 1 Mayıs, dünyanın her tarafında, beş kıtada yüzlerce ülkede kutlanan, İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Yılın 365 günü ezilen, sömürülen, horlanan, yok sayılan milyonlar, 1 Mayıs alanlarında kendilerini ifade eder, taleplerini, umutlarını, tepkilerini omuz omuza paylaşır. 1 Mayıs, tüm değerleri üreten işçilerin ve emekçilerin bugüne dair itirazlarını ve yarına dair hedeflerini beyan ettiği gündür. 1 Mayıs alanları, yüz binlerin birbirlerine ve tüm dünya İşçi sınıfına yüzünü döndüğü ve elini uzattığı alanlardır. Bizler bir tarihin taşıyıcılarıyız; onu yaşatmak ve büyütmek için buradayız.

Onurlu mücadelemizde hayatını kaybetmiş tüm yoldaşlarımızı sevgiyle saygıyla anıyorum. Düşen her karanfile, akan her gözyaşına, kaybettiğimiz tüm arkadaşlara sözümüz var. Bu ülkeyi yeniden kuracağız!

Ekonomik kriz, işsizlik, zamlar, pandemi, yangınlar ve deprem felaketleriyle birlikte ülkemizde insanca yaşamak bir yana, hayatta kalmak bile her gün zorlaşıyor. Bu düzen, toplumun işini, aşını, geçimini ve sağlığını korumuyor; aksine tehdit ediyor. Bu düzenin çarkları, dünyanın tüm değerlerini üreten bizleri eziyor. Bu düzenin çarkları, zengini daha zengin etmek, bankaların kasalarını doldurmak, şirketleri ihalelerle beslemek üzere kurulmuş. Bu düzenin çarkları, sermayeye sömürecek ucuz emek, yağmalanan doğa, talan edilecek kentler yaratmak üzere dönüyor.

Bizler bu ülkenin kaynaklarının herkese yeteceğini biliyoruz; yeter ki çetelerin üzerine çökmesine müsaade edilmesin. Yeter ki ürettiklerimiz bir avuç azınlığa –sermayeye- peşkeş çekilmesin, savaş ve rant politikalarına harcanmasın. Yeter ki ülkeyi yönetenler siyasi rakiplerini alt etmek için ülkenin döviz birikimini bir gecede harcamasın. Sermayenin, tarikatların ve emperyalist merkezlerin kuşattığı bu düzende emekçilere vaat edilen tek şey sömürüdür. İşçi sınıfının kanı ve alın teriyle ayakta duran bu sömürü düzeninin içinde bir çözüm yoktur. Düzen içi çözümlerle, seçim makyajlarıyla, “daha az kötülerle” bu ülkenin emekçileri kurtulamaz. Emekçilerin çıkarı düzen siyasetinin yancısı olmakta değil, bu düzeni kökten reddetmekte yatar. Halk işe, ekmeğe, insanca bir yaşama olduğu kadar demokrasiye, adalete ve hukuka da aç. Bu düzen yurttaşların hakkını, hukukunu çiğniyor, adaletsizliği büyütüyor. Hakkını arayan ve gerçekleri söyleyen herkes bu düzenin hukuk dışı zorbalıklarıyla karşı karşıya kalıyor. Bu düzenin devamı için demokrasinin son kırıntıları ortadan kaldırılıyor, seçme ve seçilme hakkımıza dahi el uzatılıyor. Bu düzenin kışkırttığı cinsiyetçilik, ırkçılık, mezhepçilik ve savaş politikaları ülkemizin ve halkın geleceğini çalıyor. Memleketin en kritik eşiğinde, Cumhuriyet tarihinin en derin krizinin, yoksulluğunun yaşandığı günlerde duyulmayan, duyulmadığı gibi de üzeri örtülmeye çalışılan tek ses halkın, emekçilerin sesidir...

Aslında herkes biliyor ki suretinin kaldığı bu karanlığı götürecek olan da yeni bir memleketi kuracak olan da halkın muhalefetidir.

Yoğun çalışma saatlerine, şiddete, mobbinge rağmen kamu hastanelerinde hekimlik yapmaya inatla devam eden, parasız sağlık hizmetleri için mücadele eden hekim-hemşire, üniversitesine sahip çıkan öğrenci, insanca yaşam için sendika hakkı için mücadele eden işçi, yaşamına dokunduğu her çocuk ve tüm çocuklar için mesleğini, haklarını, çocukların eğitim hakkını savunan eğitimciler değiştirecek memleketi.

Mülakatlarda elenip atanmayan öğretmenler, açlık sınırının altında maaşlarla ölüme terk edilen emekliler, yat yakıtlarının 3 katı yakıt fiyatıyla traktörünü çalıştıran çiftçiler değiştirecek makûs talihimizi!

Çok açık ki ülkemizde tüm alanlarda yaşanan yıkımın sorumluları: laikliği, bilimi yok sayanlar, memleketi tarikatlar ve cemaatlerle kuşatanlardır. Kamusal eğitimden sağlığa, barınma hakkına kadar halkın haklarını gasp edenlerdir. Memleketin derelerini, dağlarını, topraklarını, emeğin ve emekçilerin haklarını emperyalist, kapitalist güçlere peşkeş çekenlerdir. Yaşanan süreçlerde gördük ve bugünlerde görüyoruz ki devletin kurumları çökmüştür.

“Bir ülkeyi inşa etme gücümüz var”

İşçiden alıp patronlara verdiler; fakirden çalıp zenginin kasasını doldurdular. Dar gelirlilerden alıp rantiyeye kaynak aktardılar; rant için kentleri ve doğayı betona boğdular, doğal afetleri felakete çevirdiler. Sözün özü, evet, ülkeyi bir şirket gibi yönettiler.

Tarihteki tüm kazanımlar sınıflar mücadelesinin, toplumsal mücadelenin eseridir. Tarihin en karanlık dönemlerinde, karanlıkla baş etmenin tek yolu halkın, emekçilerin örgütlü gücüdür. Memlekette rüzgâr her dönemden daha güçlü şekilde emekten, sınıftan, kamuculuktan, laiklikten yana esiyor.

Biz işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, tüm sömürülenler, yoksullaşanlar ve ezilenler olarak bu düzeni değiştirme 86 milyonun insanca yaşayacağı bir ülkeyi inşa etme gücümüz var” dedi.

Konuşmaların ardından miting, Praksis isimli grubun konseriyle sona erdi.

Muhabir: EZGİ KARABACAK