TOPLUMSAL ERDEM: YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

TOPLUMSAL ERDEM: YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA

İlâhî dinlerin gönderiliş gâyesi, insanoğlunun dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamaya yöneliktir. İnsanlık âleminin bu mutluluğu elde etme hususunda yüce dinimiz İslâm, mü’minler arasında kardeşliğin ve bu kardeşliğin de sağlanabilmesi için dayanışmanın oluşmasına ve sürdürülmesine büyük önem vermiş, dayanışmayı sağlayacak ilkeler, vasıtalar ve müesseseler koymuş, yardımlaşma ve dayanışmayı engelleyen her türlü olumsuz davranışları yasaklamıştır.

A+A-

İlâhî dinlerin gönderiliş gâyesi, insanoğlunun dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamaya yöneliktir. İnsanlık âleminin bu mutluluğu elde etme hususunda yüce dinimiz İslâm, mü’minler arasında kardeşliğin ve bu kardeşliğin de sağlanabilmesi için dayanışmanın oluşmasına ve sürdürülmesine büyük önem vermiş, dayanışmayı sağlayacak ilkeler, vasıtalar ve müesseseler koymuş, yardımlaşma ve dayanışmayı engelleyen her türlü olumsuz davranışları yasaklamıştır. Bunlar arasında ne kadar kuvvetli bir bağ kurulursa, dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmak da o nispette mümkün olacaktır. İşte toplumsal bir erdemi ifade eden yardımlaşma ve dayanışma da toplumun bütünlüğünü ve bekasını sağlayacak olan bu ilkelerin başında gelmektedir.    

Toplumsal bir erdem olan yardımlaşma ve dayanışma, toplumu oluşturan fertlerin ihtiyaçlarının ve ortak çıkarlarının sağlanması, toplumsal bütünlüğün korunması için karşılıklı olarak birbirlerine bağlılık göstermeleri, birbirlerine destek olarak çeşitli alanlarda yardımlaşarak birbirini tamamlamalarıdır. Bu erdemli sorumlulukta dayanışma ise, çalışmaya  gücü yetmeyen ya da çalışmakla ihtiyaçlarını tamamen karşılayamayan fakir ve yetimlerin, muhtaçların, düşkünlerin ve afetlerden etkilenenlerin temel ihtiyaçlarının toplum tarafından karşılanmasıdır. Toplumun iyi durumda olan fertleri bu sorumluluğu yerine getirmezse, ihmal ve kusurlar neticesinde toplumu oluşturan unsurların binası çöker, o zaman bundan o toplumun bütün fertleri zarar görür.

Kahramanmaraş merkezli depremde meydana gelen depremin yaralarını sarmak amacıyla hepimize düşen mutlaka bir görev ve sorumluluk vardır. Dün olduğu gibi 11 ayın sultanı olan bu yardımlaşma ayı Ramazan’da bu sorumluluğumuzu hep beraber yerine getirmeliyiz ki, bu ay bizim için rahmet ayına dönüşsün.. Unutmayalım ki, aynı acıyla bizlerde karşı karşıya kalabilir, aynı durumda bizlerde olabilirdik.

İslam inancına göre müslümanlar arasında hem dünya hem de ahiret kardeşliği tesis edilmiş olup, toplumdaki bu dayanışma ve yardımlaşma bilinci de bu kardeşlik ruhundan ileri gelmektedir. Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.s.): “Birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerine şefkat hususunda müminleri âdeta tek bir vücut (beden) gibi görürsün. Mümin bir uzvundan şikayet ederse, vücudun diğer uzuvları da uykusuzluk ve ateşle ona iştirak ederler.” (Müslim, Birr, 66) İslam toplumu bir binayı oluşturan, birbirine sıkıca kenetlenmiş sağlam bir yapıya ve bir vücuda benzer. Bu yapıyı sağlam tutmanın yollarından biri de ihtiyaç halindekilerin maddi ve manevi ihtiyacının giderilmesi ile olur. Mekke’den Medine’ye hicretten altı ay sonra Peygamber Efendimiz (s.a.s.) muhacir ile ensarı kardeş yapmıştır. Ensar, malını, mülkünü, varlığını muhacir kardeşiyle paylaşmıştır. Ensarın bu fedakârlığını Rabbimiz Kur’an’da övmüştür:“Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine'ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler.” (Haşr, 59/9). Gerçek mümin başkasını düşünür, başkasının derdi ile dertlenir. Hz. Peygamber (s.a.s.) üç defa yemin ederek, “gerçekten iman etmiş olmaz” buyururlar. Ashap, “Kim ey Allah'ın elçisi?” diye sorunca;“Komşusunun yanı başında aç olduğunu bildiği hâlde, kendisi tok olarak geceleyen kişi” (Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid, Birr ve Sıla, XIV, 4) buyurdular.

Vücudun her bir uzvu nasıl değerli ve vazgeçilmezse; İslam toplumu içerisinde yaşayan her bir kişi de aynı değerdedir. Fertler bir araya geldiğinde birliği ve dayanışmayı oluşturur.

Bu meyanda erkeği, kadını, zayıfı, güçlüsü, fakiri ve zengini gibi bu farklılıklarla hayatın içinde yoğrulan ve yaşam mücadelesi veren insanlar, birbirlerine ihtiyaç duymaktadırlar. Pek çok ve değişik konuda işveren işçiye, zengin fakire, güçlü zayıfa başvurmak zorunda kalmaktadır. Şu fani hayatta hiç bir zengin, "Benim kimseye ihtiyacım yoktur" diyemez. Çünkü servetini çalıştırdığı insanların gücü ile elde eder,  zira o, kimi çalıştırıyorsa ona muhtaç oluyor demektir. Bütün insanların ister istemez bir başkasının gücüne, parasına, fikrine vb. yardımına ve desteğine muhtaç olduğunu görürüz. Bu bağlamda insanlar bir birinin desteğine muhtaçtır. Şairin dediği gibi; Zen merde, civan pîre, kemân tîre muhtaç, Ebnây-ı beşer, hâsılı birbirine muhtaç (Yâni, kadın erkeğe, genç ihtiyara, yay oka muhtaç. Kısacası insanlar birbirine muhtaç.)

Yardımlaşma, toplum hâlinde yaşamanın doğal bir sonucudur. İnsanların böyle birbirine muhtaç olmaları, karşılıklı olarak yardımlaşma ve dayanışma zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır. Bunun için İslâmiyet  yardımlaşma ve dayanışmayı dinî-ahlâkî bir görev olarak ortaya koymuştur. Bizim verdiğimiz ve paylaştığımız ebedi olarak bizim kalacaktır. İhtiyaç sahiplerini gözettiğimiz zaman biz de gözetiliriz. İkram ettiğimiz de bize de ikram olunur. Peygamber (s.a.s.); “Size ancak zayıflarınız sebebiyle yardım ediliyor ve rızık veriliyor değil mi?” (Buhari, Cihad, 76) buyururlar. Ayrıca Allah, kendilerine mal ve mülk verdiği insanları başıboş bırakmamış, onlara malları ile ilgili bazı sorumluluklar yüklemiş ve görevler vermiştir.

Bu konuda Rabbimiz şöyle buyurmuştur:"Onların(zenginlerin) mallarında isteyenin de ve (iffetinden dolayı durumunu açıklamayan) yoksulun da bir hakkı vardır" (Zariyât, 51/19); "O kimseler ki, gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler (başkalarına verir ve yedirirler). İşte böyle kimseler, Rablerinden olan doğru yol ve hidâyet üzeredirler ve bunlar azaptan kurtulup sevâba erenlerdir"(el-Bakara, 2/35), âyetlerinde zenginlerin bu sorumluluk ve görevlerinin; Allah'tan (c.c) bir emânet olarak kendilerine verilen mallardan bir kısmının başkalarına verilmesi olduğunu anlıyoruz. Bunun kime, nasıl ve ne ölçüde verileceği ise Kur'an-ı Kerîm'de birçok âyet-i kerimede ve hadislerde bildirilerek biz müslümanlar yardımlaşmaya ve dayanışmaya teşvik edilmiştir. Dinimiz pek çok âyet ve sayısız hadislerde maddî ve mânevî yardımın insan hayatındaki önemini dile getirmiştir.

İnsanların ihtiyacını gidermede ve işlerini görmede Allah (c.c.)’ü bizleri iyilikte yarışmaya davet ediyor. Nitekim Allah Kur'an-ı Kerîm'de; "Hayır ve iyilik yapmak hususunda birbirinizle yarışınız" (el-Bakara, 2/148) buyuruyor. Hayır ve iyilik mal, el ve dil ile yapılır. Yapılacak bütün bu iyiliklerin adı "sadaka"dır ve Peygamberimiz (sav); "Her iyi iş sadakadır" (Riyâzü's-Salihîn, I,167) buyurmuştur. Mal ile yapılacak iyilik ve yardımın başında zekât gelir. Bu hususta Kur'an-ı Kerîm'de ; "Namazı gereği gibi kılın, zekatı verin ve hayır işlerinden nefisleriniz için önden her ne gönderirseniz, Allah katında onun sevabını bulursunuz. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızı görmektedir." (Bakara, 2/110) buyrulur.

"O kimseler ki, gayba inanırlar, namazı gereği gibi kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler (başkalarına verir ve yedirirler)... İşte böyle kimseler, Rablerinden olan doğru yol ve hidâyet üzeredirler ve bunlar azabdan kurtulup sevâba erenlerdir."(Bakara, 2/35),âyetlerinde bu sorumluluk ve görevlerin; Allah'tan (c.c) bir emânet olarak verilen mallardan bir kısmının başkalarına verilmesi olduğunu anlıyoruz. Dikkat edilerse, yukarıdaki âyet-i kerimede iman ve namazdan hemen sonra Cenab-ı Hakk "infakta bulunmayı" emretmiştir. İnfak "Allah'ın (c.c.) verdiği malın usulünce elden çıkarılması, ihtiyaç sahibine verilmesi" demektir. İnfakın farz, vâcip ve mendup gibi çeşitleri vardır. Farz olan infak zekât, vacip olan infak fitredir.

Zekât, mal ile yapılacak mecbûri bir yardım şeklidir. Fakat mal ile yapılacak yardım zekâttan ibaret değildir. Müslümanlara, ihtiyaçlarından fazla olan mallarından başkalarına vermeleri emir ve tavsiye edilmiştir. Aşağıdaki âyet ve hadisler, zekâtın dışında, sadaka olarak başkalarına yardım etmemiz gerektiğini ve bunun önemini anlatmaktadır.

Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Yüzlerinizi (namazda) doğu batı tarafına çevirmeniz etmek değildir. Fakat iyilik, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, Allah'ın indirdiği kitaplara ve peygamberlere iman edenin ibadetidir ve Allah sevgisi üzere, yahut mala olan sevgisine rağmen, malı fakir akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere, köle ve esirlere (kurtuluşları için) harcayan, namazı gereği üzere kılan ve zekâtı veren kimsenin... hayrıdır." (Bakara, 2/177)

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Bir hurmanın yarısı ile bunu da bulamazsanız güzel sözle ateşten korununuz." (Müslim, Zekât, 95); "Herhangi bir müslümanın diktiği ağaçtan yenen, çalınan ve eksilen şey, o ağacı diken için sadakadır" (Riyazü's-Salihîn, I, 168). "Verenin eli yüksektir. Hem nafakasını verdiğin kimselerden başla! Anneni, babanı, kız kardeşini, erkek kardeşini sonra sana en yakın ve ondan sonra en yakın olanlarını gör, gözet" (Nesâî, Zekât, 51).

Dayanışma ve yardımlaşmaya kişinin yakınlarından başlaması gerekir. Böylelikle sosyal birlik ve bütünlüğün fertlerin kendilerinden, ailelerinden, en yakın çevrelerinden, komşularından ve akrabalarından başlayarak çevreye doğru yaygınlaştırılması sağlanmış olur. (Bakınız, Nisâ 4/36-37)

Dinimizde zekât vermekten tutalım da tatlı söz ve güler yüz göstermeye kadar her şeyin sadaka olduğunu düşünürsek, dinimizin yardımlaşma ve dayanışma sınırını ne kadar geniş tuttuğunu daha iyi anlarız.

Yardım ve dayanışma anlayışının özünde fedâkârlık vardır. Maldan tutalım da sevgiye kadar her şeyin bir başkasına verilmesi söz konusudur. Bu verme işi bazan, zekât ve fitrede olduğu gibi mecbûri olsa da, çoğu zaman isteğe bırakılmıştır. Yine zekât belli bir miktarda alındığı halde sadakanın sınırı yoktur; dileyen dilediği kadar verir. Böylece müslümanlar arasında en geniş bir dayanışma örnekteliği ile yardımlaşma yapılır. Hiçbir iyilikte bulunamayan bir müslüman, eli ve dili ile başkalarına zarar vermemesi bile iyilik (sadaka) sayılmıştır.  Bu nedenle iyilik ve hayırda yarışmak, Allah yolunda harcamada birçok âyet ve hadisi şerifte bu ümmete emredilmiştir.

Kur'ân-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir."(Âl-i İmrân, 3/92)

Bazı ayetlerde de “Hayırda yarışın” tavsiyesi yapılmaktadır: “Onlardan Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur.’ (Fâtır, 35/32) mealindeki âyet-i kerime ise hayır yarışına katılan Müslümanların ne kadar büyük bir ilahi lütuf elde etmiş olacaklarını haber vermektedir. Yüce Allah Mâide sûresinde bu konuda şöyle buyuruyor: “İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın.” (Mâide, 5/2)

Şu ayetler de soysal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmektedirler:

“Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.” (Bakârâ, 2/215)

“Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının. (Bakara 2/197.)

“Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükafatını görecektir.” (Zilzâl 99/7.)

Toplumsal bir erdem olan yardımlaşma ve dayanışmada en güzel örneği ashap sergilemiş, Mekke’den Medine’ye hicret eden muhacir kardeşleri için diğergamlık yapmış olan Medine’li Müslümanlar(Ensar) Kur’an’da övülmekte ve bu durum Müslümanlara örnek gösterilmektedir. (Bakınız, Haşr 59/9)

Şüphesiz, dinimizde Allah’a imandan insanlara kötülük yapmamaya kadar uzanan binlerce hayır ve iyilik yolu bulunmaktadır ki, bunların her biri aynı zamanda toplumsal bir erdemliliği gösteren yardımlaşma ve dayanışma vasıtalarıdır. Meselâ Allah’a iman, iş yapana yardım etmek, işini yapamayanın işini yapmak, ürettiğinden başkalarına vermek, insanlara sıkıntı ve eziyet veren maddeleri yollardan kaldırmak, iyilikleri emredip kötülüklerden sakındırmak, insanlara olduğu gibi diğer canlı varlıklara da şefkat ve merhamet göstermek, eliyle ve dilliyle insanlara zarar vermemek ve insanlara maddi ve manevi yönden faydalı olmak vb...

Sevgili Peygamberimiz bu hususu hadislerinde şu şekilde ifade ederler:

“Ebû Mûsâ (el-Eş’arî) (ra) den rivayet edildiğine göre Nebi (sav) (bir keresinde);“Sadaka vermek her müslümanın görevidir” buyurdu. Sadaka verecek bir şey bulamazsa? Dediler. “Amelelik yapar, hem kendisine faydalı olur, hem de tasadduk eder” buyurdu. Buna gücü yetmez (veya iş bulamaz) ise? dediler.

“Darda kalana, ihtiyaç sahibine yardım eder” buyurdu. Buna da gücü yetmezse? Dediler. “İyilik yapmayı tavsiye eder” buyurdu. Bunu da yapamazsa? Dediler. “Kötülük yapmaktan uzak durur. Bu da onun için sadakadır”buyurdu.(Buhârî, Zekât 30, Edeb 33; Müslim, Zekât 55.)

"Bir kimse, bir mü’minden dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyametgününde o mü’minin sıkıntılarından birini giderir. Bir kimse darda kalana kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve âhirette kolaylık gösterir. Bir kimse, bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve âhiretteki ayıplarını örter. Mü’min kul, din kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da o kulun yardımındadır...” (Müslim, 4873)

Bu âyet ve hadisiler toplumsal bir erdem olan yardımlaşma ve dayanışma ile toplumunun yapısının nasıl olması gerektiğini en güzel şekilde ortaya koymaktadır.

İşte Ramazan ayı münasebetiyle gün yardımlaşma ve dayanışma günüdür. Gün birlik ve beraberliğimizi Yaratanın istediği seviyeye çıkarma günüdür. Çünkü hepimiz bilmekteyiz ki, ihtiyaçlarımız ve acılarımız paylaştıkça azalacaktır. Bizde olanları olmayanlarla paylaşalım.

Bu mübarek ayda Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin bizlerden istediği yardımlaşmayı en canlı şekilde tatbik etme zamanıdır. Bugün ihtiyaç sahiplerine gönül dünyamızı, soframızı ve kazancımızı, hiçbir şey veremeyecek durumda olsak bile dualar için ellerimizi açma vaktidir.

Sevgili Peygamberimiz bu hususu değişik hadislerinde ifade etmektedirler. Bunlardan bazıları şunlardır:

Ebû Hüreyre (ra.)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “...Bineğine binmek isteyene yardım ederek bindirmen yahut yükünü bineğine yüklemen sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaz için mescide giderken attığın her adım bir sadakadır. Gelip geçenlere eziyet veren şeyleri yoldan gidermen de sadakadır.”(Buhârî, Sulh 11, Cihâd 72, 128; Müslim, Zekât 56. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 12, Edeb 160.)

“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslümandan bir sıkıntıyı giderenin Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir müslümanın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter. ”(Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58.)

‘‘Bir kimse, bir mü’minden dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyamet gününde o mü’minin sıkıntılarından birini giderir. Bir kimse darda kalana kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve âhirette kolaylık gösterir. Bir kimse, bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve âhiretteki ayıplarını örter. Mü’min kul, din kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da o kulun yardımındadır...”(Müslim, Zikr 38. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 17.)

Dinimiz müslümanı müslümana kardeş yapmıştır. Bizde buna iman etmişiz. Bu mübarek Ramazan ayında ise bu imanımızın tezahür etme vaktidir. Dün Van, İzmir, Gölcük gibi depremlerde kardeşlerimize nasıl yardım elimizi uzattıysak, bu yardımlaşma ayı olan rahmet ve mağfiret ayında da 11 ilimizdeki depremzede kardeşlerimize ve muhtaç olan aile ve kardeşlerimize yardım elimizi uzatalım.

Hem bu Ramazan ayında yapılan ibadetlerin ve yardımların sevabı kat kattır. Allah Rasülü bu konuda şöyle buyuruyor: ‘‘Kim bu ayda hayırlı bir iş ile Allah’a yakınlaşmaya çalışırsa, diğer aylarda bir farz ibadet eda etmiş gibi olur. Kim de bu ayda bir farzı yerine getirirse diğer aylarda yetmiş farzı eda etmiş gibi olur..."(İbn Huzeyme, Sahih, Beyrut, el-Mektebetü’l-İslâmî, 1980, 3/191, no. 1887; Beyhakî, Şuabü’l-îmân, 5/223, no. 3336.)

Şer gibi görüne bazı durumlar vardır ki, bunların sonucundan birçok güzellikler çıkar. Biz inanıyoruz ki bu depremde Allah’a iman eden Müslüman kardeşlerimiz, Sevgili Peygamberimiz hadislerinde bize aktardığına göre inşallah şehit hükmündedir. Rabbim şehitlerimize rahmet eylesin. Yaralı olan kardeşlerimize de şifalar versin. Geride kalanlara sabr-ı cemil ihsan eylesin. Bizlere de yaşanan tüm hadiselerden ibret alıp ders çıkarmayı nasip eylesin. Ramazan ayımız mübarek olsun. Rabbim müslüman kardeşini de yardımsız bırakmayana cennetini ve cemalini nasip etsin.

Bu haber toplam 1136 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.