"ÖLMÜŞ EV" DİYE BİR YAZIYA DENK GELDİM

"ÖLMÜŞ EV" DİYE BİR YAZIYA DENK GELDİM

Bu haftaki köşede; tesadüfen denk geldiğim ve çok hoşuma giden bir yazıyı paylaşmak istiyorum sizlerle. Yazıyı biraz araştırdım yazarının Burak Akkul olduğunu bilgisine ulaştım.Alıntı yazı aşağıdaki gibidir;"3 adet ölmüş ev gördüm. Bu sebeple evimdeki lüzumsuz her şeyi vaktiyle dağıtmanın yoluna bakıyorum.Sizin için değerli olan şeylerin başkaları için son derece değersiz olabileceğini bu sayede öğrendim. Vaktiyle dağıtın yoksa...

A+A-

Bu haftaki köşede; tesadüfen denk geldiğim ve çok hoşuma giden bir yazıyı paylaşmak istiyorum sizlerle. Yazıyı biraz araştırdım yazarının Burak Akkul olduğunu bilgisine ulaştım.
Alıntı yazı aşağıdaki gibidir;

"3 adet ölmüş ev gördüm. Bu sebeple evimdeki lüzumsuz her şeyi vaktiyle dağıtmanın yoluna bakıyorum.
Sizin için değerli olan şeylerin başkaları için son derece değersiz olabileceğini bu sayede öğrendim. Vaktiyle dağıtın yoksa geride bıraktıklarınıza çok yük oluyorlar.
Siz hiç ölmüş bir evde kaldınız mı?Tabaklarının dolaplarında öldüğü, en güzel fincanlarının, gümüş tepsilerinin, kristal bardaklarının raflarında can verdiği bir evde?
Bir ev, içinde yaşayan öldüğü anda ölmez, evin ölümü daha uzun sürer, onun ölümü illa ki daha yavaş ve daha acılıdır.
Açılmaya başlanan çekmeceler ve içindekiler ölür önce.
Gümüş çatal bıçak takımları ve kutu kutu dantel sehpa örtüleri, rahibe işi masa örtüleri ölür.
Hiç kullanılmamış olsa bile o çekmecelerde o kutularda yaşayan örtüler, evin sahibi öldükten sonraki 'göz atılmalar' sırasında , büyük bir acıyla ölürler.
Çekmecesiyle birlikte ölürler; çekmecenin ferforje kulbu, topuzlu anahtarı, üzerindeki camlı büfesi, bir iki 'bakılmadan sonra' ölür…
Sonra yerdeki hereke’ler bünyan’lar vardır sırada. Yıllarca üzerinde gezen sahibinin pazar işi terlik topukları delmez de, ondan sonra gelenlerin 'acaba ne yapsak bunları' bakışları, kurşuna dizmiş misali deler, öldürür onları…
Masalar ölür 'ah nasıl taşıyacağız bunları' laflarını duyunca, biblolar ölür 'kime vereceğiz bunları' sözleri üzerlerinde uçuşunca.
Onca yıl yaşanan evdeki ayna sırları düşmüştür, kenarı kırılmıştır, çerçevesi solmuştur ölmemiştir ama, şimdi yabancısı baktığı gibi ona, oracıkta ölmüştür…
Yatak bazası altındaki hurçta misafir takımları, banyodaki hasır kutuda lavanta keseleri; yıllardır el değmemiştir, ölmemişlerdir de, ne yapacağız bunları diye değen ilk el, öldürür onları…
Bakılmayan fotoğraflar, bakılmadıkları yerlerde yaşarlar; nereye koyacağız şimdi bunları diye bakan ilk kişinin ellerinde ölürler…
Tüm eşyalar iç geçirirler son nefeslerinde 'en azından o gün, elbiselerle biz de gitseydik, acı çekmeden ölüp bitseydik' diye…
Aynadaki sır değildir ki bu, herkes bilir; evin ruhu şimdi, tuvalet dolabındaki tuz ruhu olsa, daha değerlidir…
Siz hiç ölmüş bir evde kaldınız mı?..
Kalmayınız.
Ölmezsiniz ama, ağır yaralanırsınız…"(Burak Akkul)

Yazarının 'kalemine sağlık' demekten başka ne denir ki?
Bu haftaki hakkımı bu anlamlı alıntı ile kullanmak istiyorum.
Haftaya görüşmek üzere.

Bu haber toplam 1340 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.