ÖMER KIRLI

ÖMER KIRLI

PEŞİN FİKİRLER MUHAKEMESİZ HÜKÜMLERDİR

A+A-

                                                  ‘‘Baba Bana Et Alır Mısın?’’

 

Gerçekten, bazı şeylerin farkında mıyız?

Hayat bize, ne anılar yaşatır ki, bu anılar sayesinde hayattan ders alır, ona göre yaşarız. Bu dersler bizi biz yapan değerler bütünü olarak, hayatımıza devam etmemizi sağlamaktadır.

Kurban Bayramları benim için önemlidir.

Hayata ve insanlara olan bakış açımı tekrar tekrar tazelememi sağlayan değerli bir zaman dilimidir.

Eskiden yoksulduk, eti, tavuğu zor bulurduk. Esnaf bir baba, emekçi bir annenin evladıyım. Bundan da sonuna kadar gurur ve onur duyarım her zaman. Allah onları başımdan eksik etmesin.

Kurban Bayramlarında, verilen etlerden annem güzelce kavurma yapardı. Yemede yanında yat misali olurdu. Bir gün yine Kurban Bayramı’nda, annem mutfakta verilen etlerden, kavurma yapmaya çalışıyordu. Merakla onu izlemeye koyuldum. Verilen bir paydan, et sıyırmaya çalışıyordu. Pay kemikliydi. Saatlerce uğraştıktan sonra o paydan bize kavurma yapmayı başarmıştı. Az olmuştu miktar olarak. Bundan dolayı da sırf benim yemem için onlar yememiş bana yedirmişlerdi.

O gün kendime şöyle demiştim,

‘‘Ömer ileride büyüdüğünde, kurban kesersen eğer sen hiçbir pay verdiğin insana, kemikli tarafını vermeyeceksin!’’

Evvel zamanda kalsa da yaşadıklarımız annemin dakikalarca kemikle olan mücadelesini unutmadığımdan, her sene kestiğimiz kurbanımızın paylarını hassasiyetle paylaşıyorum.

Dostlarla, güzel insanlarla sohbet etmeyi severim. Datça’nın güzel insanı da sohbeti, muhabbeti oldukça sever. Bir gün bir sohbet esnasında işittiğim Datça’da büyüğümüz olan, Palamutbükün’de yaşayan emekli müfettişimizin hikayesini sizlerle paylaşmak isterim.

Vakti zamanında Doğu Anadolu’nun küçük bir kasasında görev yapmaktadır müfettişimiz. Günler hızla geçerken Kurban Bayramı gelivermiş. Her sene kurbanını alarak kesen ve paylaşan müfettişimiz, o Kurban Bayramı’nda kurban alamamış. (Nedenini şu an dahi hatırlamıyor.)

Bayramın ilk günü tüm mahalle de kurban kesme işlemi bitmiş ve baştan sona yemek kokuları sarıvermiş. Bu koku öyle bir keskinmiş ki…

Tüm mahalle birbirinden haberli olduğu için et girmeyen ev kalmamış, lakin bir ev hariç!

O ev de bizim müfettişimizin eviymiş.

 

Makamından dolayı müfettişimin evine pay getiren olmamış. Bu durumda diğer insanları da anlamak gerekir elbette. ‘‘O koskoca bir müfettiştir, bizim payımıza ihtiyacı mı olacak?’’ diye düşünmüş olabilirler.

Bir oğlu, bir kızı olan müfettişimizin kızı o dönem yeni yeni konuşmaya başlamış. Koku çocuğu etkilemiş olsa gerek ki ‘‘baba et, et baba…’’ deyivermiş. Evin içinde kısa süreliğine bir şaşkınlık yaşansa da hemen çözülmesi gereken bir durum oluşuvermiş. Kızı, ‘‘baba et, et baba…’’ dedikçe müfettişin içi cız etmiş. Tamam, dese de gidip isteyememiş kimseden, hal böyle olunca da kız istedikçe istemiş…

Müfettişimiz bakmış ki böyle olmayacak kasabadan çıkmış ve kızımı sevindiririm umuduyla düşmüş yollara. Kasap arıyormuş. Hemen alır, dönerim, diye düşünse de işler hiç düşündüğü gibi olmamış.

Tüm dükkanlar kapalıymış. El elde baş başta kasabaya geri dönmek zorunda kalmış. Kızına mahcup bir şekilde et bulamamak müfettişi derinden üzmüş. O günden sonra eline her para geçtiğinde çocukları yiyebilsin diye fazlasıyla et almış. Bir daha öyle bir durumla karşılaşmamak için de kurbanını önceden ayırttırmış. Bayram geldiğinde tek tek, kapı kapı payını dağıttırmış. Bunu yaparken de sessizce kim kesti kim kesmedi diye soruşturmuş. Etsiz ev kalmasın düşüncesindeymiş.

Evlerde ne olup bittiğini bilmeyiz.

Kimliği, işi, yaşı ne olursa olsun insanlara karşı ön yargılarımızın olmaması gerekir. Çünkü yukarı da anlatılan gerçek bir hikayedir ve insanın insana her zaman ihtiyacının olduğunun gerçek bir kanıtıdır. Makamından dolayı pay verilmeyen bir ev ve gelişen sonuç…

Sözlerimi Fransız Yazar ve Filozof Voltaire’nin ön yargı ile söylediği söz ile noktalamak isterim, “Peşin fikirler, muhakemesiz hükümlerdir.”

Önceki ve Sonraki Yazılar