Bu Ne Biçim Çevrecilik Böyle? Her Yer Toz Duman!

Doğa hepimiz için önemli , hepimiz için kıymetli. Korumak ise  istisnasız herkesin görevi. Bir yerde rant büyükse talan da peşinden geliyor. Dahası bu rant belası öyle bir hal almış ki, gerçek doğa severlerin duygularını kullanıp yine kendi ceplerine çalışanlarla dolmuş etraf. O yüzden baştan anlaşalım, gerçek doğa savunucularını tenzih ederek yazıyorum. Herkes yaptığını kendi bilsin, payını da ona göre alsın!

Kendine 4 katlı bina yapmak için kapıları zorlayanlar alacaklarını aldıktan sonra, komşusunun da aynı vasıftaki arazisine 4 katlı bina yapmasına karşı çıkabiliyor mesela...

Termik Santrallerin kül barajlarındaki doluluğun, belli zamanlarda boşalmasının gereğini  dert etmeyenler 232 metreden çıkan dumanı insan sağlığına ve doğaya zararlı görebiliyor. Oysa termik santralin doğaya en büyük ve telafisi dünya üzerinde mümkün olmayan tek konusudur: kül barajları...

Muğla’nın tek tüten bacasını Kireç Fabrikasını kapatanlar, "şehrin ortasında kaldı fabrika" derken, inşaat yapımını  hangi gerekçeyle şehrin dışındaki fabrikanın dibine kadar taşıdığının hesabını tutmadılar. Nedenine kafa yoran da olmadı zaten!

Nerede üretim varsa karşılar. Nerede tüten baca varsa emeğin, istihdamın önüne geçmeye niyetliler?

Ama elektrikleri hep açık kalsın istiyorlar. Sürekli bu konuda talep yaratıyorlar. 52 santigrat derecede bu talebin arzı için  çalışan işçinin ekmeğine muhalifler!

Yanlarına gidince kendi geçmişini hatırlayan, ama vekil olunca dün kendi savunduklarına bugün karşı olan örnekleri var bu şehrin. Son örneği, Kemerköy Termik Santral işçileri hatırlattı. CHP Muğla Milletvekili Cumhur Uzun, genel seçimler öncesi ziyaret ettigi Kemerköy Termik Santralinde, Yatağan Termik Santrali yapımında işçi olarak çalıştığını söylemiş. Senelerce Maden İş Sendikası avukatlığı yapmış. Şimdi Kemerköy Termik Santrali kapatılsın eylemlerinde.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu Sayın Vekil siyaset böyle mi yapılıyor? "Nabza göre şerbet" işin sırrı bu mu? Merak ediyoruz hangisi gerçek düşünceniz?

Bodrum'da çok değil 3-5  yıl önce senede  1 milyon metreküp beton kullanılmış. Bu akıl almaz, alt yapı durumuna bakılmadan kontrolsüz büyümeye sesleri çıkmamış  Bodrum'un çevreci sakinleri neredeler? Deştin'deler, Akbelen'deler...!

Oysa, Bodrum onların tepkisizliğinde öyle bir hale geldi ki;  sadece ana isale hattının boruları değil konu,  alt yapı sorunu her yerden patlak veriyor. Ya suları kesik, ya elektrikleri, ya vidanjör bekliyorlar ya da su tankeri için sıradalar. Bir de gürültü kirliliği... Sebep: Rant için kontrolsüz büyüme! Kimin eliyle, kimin verdiği ruhsatlarla? Kimin yapamadığı muhalefetle, kimin biz yaptık oldu anlayışıyla?

Mehmet Cengiz, Cennet Koyu'nu şantiye sahasına çevirmeden önce ruhsat almak için Bodrum Belediyesine geldiğinde kapıda karşılanıyor. Ruhsat verildikten sonra da “Anasının ak sütü gibi helal" diyor dönemin Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras. Sonra  sola bakıyoruz hızını alamamış Akbelen'de. Sağa bakıyoruz Deştin'de anneler günü kutluyor. Şimdi diyeceksiniz ki, "sonra belediye ruhsatı iptal etti" İzmir Birinci Bölge Mahkemesi verilen ruhsatın iptalini geçersiz buldu. Ruhsat iptal kararı reddedilince Mehmet Cengiz'in lehine verdiği kararla, o hamlenin  çevrecileri rahatlatmak, tepkileri zamana yaymak için olduğunu da dolaylı olsa da  anlatmış oldu. Bugün inşaat yasaklarına rağmen özel izinle Cennet Koyu’ndan yükselen dumanı görmeyen yok, ama tepki sesleri kısıldı birden!

Üstelik Bodrum Belediye Başkanı artık Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. Demekki Bodrum için altına üstüne bakılmadan  verilen ruhsatların ya da göz yumulan kaçak yapıların  arka planda  bir de başarı hikayesi var.

Eviniz bu hale geliyor sessiz kalıyorsunuz. Ama komşunun evini temizlemeye, korumaya, sahip çıkmaya çalışıyorsunuz? Ağacı kesenin kimliğine göre mi ayaklanıyorlar? diyesi geliyor insanın.

Halk, kıyı işgaline karşı! Kaç kişi yürüyorlar, kaç STK destekliyor? Bak mesela Bodrum Meclis Üyesi Candan Topdemir de kıyı işgaline karşı çıkan halka ve gereğini yapan Kaymakama karşı. "Onlar yüzünden restoranın önündeki sahile sandalye atamıyorum" diyor. "Her işgale evet dediniz size yakın olmama rağmen benim yanımda değilsiniz 10 gündür mağdurum" mu demek istiyor?

Sözün özü, yeşilimiz kıymetli, mavimiz de öyle! Doğaya sahip çıkmak da çok önemli! Ancak pirincin içinde çok fazla beyaz taş var...Çevreye duyarlı gibi gözüküp ipin bir altında, bir üstünde yer alarak bu haklı süreci haksız hale düşürenler var ! Bayraktar ilan edip davanın öncüsü olan kişilerin davayı ne kadar benimsedikleri nerede, nasıl davrandıkları da sonuç alma yönünde çözümü etkiliyor. Doğa savunucularının işlerini bence asıl onlar zorlaştırıyor.

Dikkatli olmak lazım...Halkın da köylünün de duygularını sömürüyorlar. Yetmiyor yerli üretimi de baltalıyorlar.

Nietzsche der ki “Haklı olarak denmiştir ki, bir ulusu karakterlendiren, yalnız onun büyük adamları değil, aynı zamanda o ulusun onları nasıl tanıyıp saydığıdır.”

İyi tanıyıp, iyi bilmek ve pek tabi muhakkak saygı duymak isteriz.

Haydi selametle...