"O tabak bitecek!" "Onu yersen büyürsün!" "Hadi biraz daha ye, annen mutlu olsun!" Bu cümleler size de tanıdık geldi mi? Size söylenmese bile komşunuzun çocuğuna, kardeşinize, restoranda yan masanızda oturan çocuğa söylendiğini duymuşsunuzdur.
"O tabak bitecek!"
"Onu yersen büyürsün!"
"Hadi biraz daha ye, annen mutlu olsun!"
Bu cümleler size de tanıdık geldi mi? Size söylenmese bile komşunuzun çocuğuna, kardeşinize, restoranda yan masanızda oturan çocuğa söylendiğini duymuşsunuzdur.
Çoğumuzun yeme davranışı, yalnızca açlık ve tokluk sinyallerimizle değil, çocukluğumuzdan itibaren aldığımız duygusal mesajlarla da şekillendi. Bu yüzden sadece ne yediğimiz değil, nasıl bir yeme ilişkisiyle büyüdüğümüz de çok önemli.
Beslenme Doğumla Başlar
Bebek beslenmesinin temelinde sadece fiziksel gelişim değil, duygusal bağlanma da yer alır. İlk altı ay anne sütü, hem bağışıklık desteği hem de bebeğin kendini güvende hissettiği ilk temas alanıdır. Anneyle kurulan bu ten teması, bebeğin dünyaya güvenli bağlanmasını sağlar.
Ancak bu dönemde annenin kaygılı, stresli ya da aşırı kontrolcü tavırları; bebeğin yemekle kurduğu ilişkiyi daha ilk andan itibaren etkileyebilir. “Yeterince sütüm var mı?”, “Acaba doydu mu?” gibi kaygılar, bebeğin doğal açlık-tokluk sinyallerinin bastırılmasına neden olabilir.
Ek Gıdaya Geçiş: Sadece Yemek Değil, Deneyim
6. aydan itibaren başlayan ek gıdaya geçiş dönemi, çocuğun yalnızca yeni tatlarla değil, duyularıyla, el-göz koordinasyonuyla ve özgüveniyle de tanıştığı bir süreçtir.
Ne yazık ki bu dönemde birçok ebeveyn, “yesin de nasıl yerse yesin” diyerek yemekle kurulan duygusal bağı göz ardı eder. Oysa mama sandalyesinde özgürce karıştırmak, tadıp tükürmek, döküp saçarak keşfetmek çocuğun yemekle sağlıklı bir bağ kurması için kritik adımlardır. Kaşığı zorla ağza sokmak, her yemeği ağzına tıkmak, yemeği ödül veya ceza olarak kullanmak ise yeme davranışını travmatize eder.
Ailenin Yeme Davranışı: Çocuklar Gördüğünü Yapar
Bir çocuk annesinin sürekli diyette olduğunu görürse, "kilo" kavramı onun için yemekle birlikte yerleşir.
Bir baba “erkek adam salata yemez” derse, çocuk cinsiyetine göre yemekleri kodlamaya başlar.
Aile sofrada aceleyle, sinirle, televizyon karşısında yemek yiyorsa, çocuk için yemek bir iletişim aracı olmaktan çıkar, sadece hızlı bir görev haline gelir.
Aile sofraları, sadece karın doyurmak için değil, çocuğun örnek alarak öğrendiği en önemli sosyal ortamlardan biridir. Dolayısıyla ailede yemeğin duygusal tonu nasıl kuruluyorsa, çocuk da o tonda şekillenir.
Yaygın Hatalar
“Bitirmezsen tatlı yok!” → Yemeği ödüle çevirir, doyduğunu fark etmeyi engeller.
“Aç değilsin, şimdi yemek saati” → Bedenin sinyalleri görmezden gelinir.
“Kardeşin yedi bak ne kadar uslu” → Yemeği rekabet haline getirir.
“Doymadın ki, bir tabak daha” → Zorla yedirme alışkanlık oluşturur.
Peki Ne Yapılmalı?
Bebeğin açlık-tokluk sinyallerine saygı duyulmalı. Doyduğunu ifade eden hareketlerde ısrarcı olunmamalı.
Ek gıdaya geçişte “oyun” kavramı unutulmamalı. Karıştırmak, ellemek, dokunmak doğal bir süreçtir.
Yemek zorla değil, davetle sunulmalı. Seçenek vererek çocuğun katılımı sağlanmalı: “Yoğurt mu istersin, ayran mı?”
Aile sofraları birlikte zaman geçirme alanı olmalı. Ekransız, sohbetli sofralar yeme davranışını olumlu etkiler.
Yemek ne ödül ne ceza olarak kullanılmalı. Yemeğe duygusal anlamlar yüklemek sağlıksız bir bağ kurmaya neden olur.
Yeme Biçimin, Çocukluğunun Bir Aynası Olabilir
Bugün hala yemek yerken suçluluk hissediyorsan…
Tok olduğun halde tabağı bitirme ihtiyacı hissediyorsan…
Kendini “yemekle teselli ederken” buluyorsan…
Bunların kökeni belki de çocuklukta atılan tohumlarda gizlidir.
Unutma, yeme davranışı sadece bir fizyolojik ihtiyaç değil, öğrenilen bir davranış biçimidir. Ve bu davranış, çoğu zaman “nasıl büyüdüğünle” ilgilidir.
Yetişkinlikte Bu Davranışlar Değiştirilebilir Mi?
Evet, çocuklukta şekillenen yeme davranışları değiştirilebilir. Ancak bunun ilk adımı farkındalıkla başlar. Kendi yeme alışkanlıklarını sorgulamak, açlık ve tokluk sinyallerini yeniden tanımak, yemeğe yüklenen duygusal anlamları fark etmek bu sürecin temelini oluşturur. Destekleyici bir beslenme uzmanıyla çalışmak, gerektiğinde bir psikologdan yardım almak; geçmişten gelen kalıplar yerine besinlerle sağlıklı, sürdürülebilir bir ilişki kurmana yardımcı olur.
Bedeninle ve yemeğinle kurduğun ilişki, her yaşta yeniden inşa edilebilir. Geçmiş seni tanımlar ama geleceğini belirlemek senin elinde.
Dün seni etkiler ama yarını sen şekillendirirsin.
Sağlıklı günler dilerim.